Türkiye’nin Temel Sorunu: Üretimde Verimsizlik

Herkese merhabalar,

Bugün önemli bir konudan bahsedeceğiz. Bir türlü tartışmadığımız ve aslında ülkemizin aciliyetle odaklanması gerektiği konu: üretimde verimlilik.  

Bu yazıda, Sabancı Üniversitesi’nden Emrehan Aktuğ, ABD Merkez Bankası’ndan Sina Ateş ve TED Üniversitesi’nden Seyit Cilasun ile uzun zamandır üzerinde çalıştığımız ve Koç Üniversitesi - TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu’nun destekleriyle hazırladığımız “Türkiye Verimlilik Raporu”ndan bazı bulguları paylaşacağız ve Türkiye’nin ekonomik büyüme performansının bir değerlendirmesini sunacağız.

İncelememizi geniş bir zaman aralığında ve diğer ülkelere kıyasla yaparken, Türkiye’nin neden potansiyelinin altında kaldığını tartışacağız. Burada önemli bir rol oynayan verimlilik büyümesine ise özellikle değineceğiz.

Şekil 1: Kişi Başı Nominal GSYH

Öncelikle, ülke ekonomilerini karşılaştırmada sıklıkla kullandığımız kişi başına düşen gelir gelişmelerine göz atalım. Türkiye’nin büyüme patikası 1990’lı yıllarda belirgin bir zayıflama gösterdikten sonra, 2001 krizinin akabinde bir atılım yapmıştır (Şekil-1). Ancak, bu dönemi, uzun vadeli ve halen sürmekte olan bir zayıflama süreci takip etmektedir. Bunun sonucunda, Türkiye diğer ülkelere kıyasla pek bir mesafe kaydedememiş ve son 20 yılda uluslararası gelir sıralamasında ilerleme gösterememiştir; hatta küçük bir miktar olsa da gerilemiştir (Şekil-2). Bu alanda başvurulan diğer standart ölçütler incelendiğinde kimi ufak farklar ortaya çıksa da genel resim bundan farklı değildir.

Şekil 2: Uluslararası Gelir Sıralaması Değişimi

Peki bu Türkiye’nin hiç büyümediği anlamına mı gelmektedir? Hayır; ama bu Türkiye’nin benzerlerinden pek de farklı bir hikaye yazmayı başaramadığını ve dünyadaki toplam ekonomik pastanın aşağı yukarı %1’lik miktarını üretmeye devam ettiğini göstermektedir. Sekil-1’de gördüğümüz gibi Türkiye’nin üretim ve gelir seviyesi belli bir noktaya ulaşmayı başarmıştır (yaklaşık olarak 12,500$); ancak son on yıldır ivme kaybetmekte ve belli bir eşiği aşıp muasır medeniyetler ligine girmeyi başaramamaktadır. Bugünkü nominal gelir seviyesi yaklaşık olarak 9,600$ seviyelerine gerilemiştir. Türkiye’nin aşması gereken bu eşik, ekonomistlerin “orta gelir tuzağı” olarak isimlendirdiği seviyedir.

Bu bir hızlanan bir yavaşlayan dalgalı büyüme seyrini kırmak ve orta gelir tuzağından çıkmak mümkün müdür? Evet, oldukça mümkündür ve bunun hayati koşulu verimlilik artışına dayanan bir büyüme sürecidir. Böyle bir başarıya en iyi örnek verilebilecek ülkelerden birisi Güney Kore’dir. Farkı daha iyi anlamak adına öncelikle üretimin temel girdilerini analiz edelim. Daha önceki bir blog yazımızda daha ad basitleştirilmiş olarak yazdığımız üretim denklemine şimdi beşeri sermayeyi de ekleyelim:

Bu denklemdeki “verimlilik” değişkeni, bir ülkenin aynı miktardaki fiziksel ve beşeri sermayeden çok daha fazla üretim yapabilmesi olgusudur. Bunun da en temel nedenlerinden birisi ülkeler arası üretim kaynaklarının dağılımının etkinliği ve teknolojik farklılıklardır. Tam da bu noktada ülkelerdeki toplam faktör verimliliğinin zaman içerisindeki seyrine bakalım.

Şekil 3: Toplam Faktör Verimliliği, Penn World Table

Kore, Polonya, Çin, Şili gibi orta gelir tuzağından kurtulmayı başarabilen veya kurtulmaya aday ülkeler son 30 yıl içerisinde ciddi bir verimlilik artışı yaşarken (Şekil-3), Türkiye ve Brezilya gibi bu tuzakta takılı kalan ülkelerde verimlilik büyümesi bir yana, süregelen keskin bir düşüş yaşamakta. Verimliliğin kişi başı gelir büyümesinin en temel ayaklarından biri olduğunu göz önüne aldığımızda, Türkiye’de büyümenin sıkıntılı bir şekilde ilerlediği açıktır. Büyümenin diğer motoru olan sermaye birikimi, günümüz ekonomilerinin işleyiş yapısı gereği, bir ülkenin orta gelir tuzağından çıkabilmesini sağlayacak bir süreç ortaya çıkarması pek mümkün değildir. Bu dinamikleri daha iyi anlamak adına basit bir büyüme hesaplaması yapalım. Türkiye’nin ekonomik büyümesini, bu büyümeye katkı yapan sermaye, işgücü ve verimliliğe ayrıştıralım.

Şekil 4: Türkiye’nin Büyüme Faktörleri

Şekil 4, Türkiye’de toplam milli gelirin hangi kaynaklar eliyle büyüdüğünü gösteriyor. Görüleceği üzere Türkiye’de toplam büyüme temel olarak sermaye birikimi kanalıyla gerçekleşmiştir. İşgücündeki artış da ekonomik büyümeye sürekli destek vermiştir. Ancak, Türkiye bahsettiğimiz sıkıntılı süreçleri aşmayı başarabilmiş değildir. Bu gözlem de büyümenin son motoru olan verimliliğe ve buradaki sorunlara işaret etmektedir.  Çarpıcı olarak ortaya çıkan sonuç, verimlilik büyümesinin yaklaşık son 15 senede sadece 5 yılda büyümeyi pozitif olarak destekleyebildiğidir. Bilakis, verimlilik artışı sağlamadaki başarısızlığımız, bahsettiğimiz dönemin üçte ikisinde gelirimizi azaltan bir etki yaratmıştır.

Aynı hesaplamayı Kore için yapınca çıkan sonuç farkı yansıtması adına oldukça çarpıcıdır (Şekil 5). Son 60 yılda kriz yıllarındaki verimlilik düşüşleri haricinde istisnasız her yıl boyunca verimlilik Güney Kore’nin büyümesine pozitif katkıda bulunmuştur. Bu katkı bazı yıllarda %50’lerin üzerine çıkmaktadır. Güney Kore’nin tarihsel olarak büyümesinde sermaye birikiminin yanı sıra verimlilikteki muazzam artış da büyük rol oynamıştır. Yani, sermaye bir yandan derinleşirken diğer yandan eldeki sermaye ve işgücünü birim başına daha çok ürün üretebilecek şekilde kullanmışlardır.

Şekil 5: Güney Kore’nin Büyüme Faktörleri

Bu verimlilik farkı sonucunda, 1960’ların başında bizden geride olan, 1980’de aynı gelire sahip olduğumuz Kore ile günümüzde derin bir fark oluşmuştur. Kore’nin 2021 yılı nominal kişi başı geliri yaklaşık 35,000$’a ulaşırken Türkiye’de bu değer 9,600$ seviyelerinde kalmıştır. Uzun dönemli büyümenin ardındaki en temel faktör verimliliktir savına, Türkiye-Kore karşılaştırması güzel bir örnek oluşturmuştur.

Türkiye’nin gelişmiş ülkelere yetişebilmesi için büyüme ciddi bir artış göstermeli. Bunun için sadece sermaye birikimi yeterli değildir. Ciddi bir verimlilik artışı ve aynı zamanda istihdama katılım (bir başka yazının konusu olsun) gerekmektedir. Hesaplamalarımıza göre 50 yıl içerisindeki üst gelir seviyesindeki ülkelere yetişebilmek için kişi başı gelirde yaklaşık olarak %5 seviyelerinde sürekli bir büyüme oranını yakalamak gerekmektedir. Tarihsel olarak baktığımızda Türkiye’nin bu oranın çok üstünde büyüdüğü yıllar vardır ancak buradaki sorunumuz bu büyümeyi yıllar içinde istikrarlı bir şekilde sürdüremeyişimizdir. Bunu da bir sonraki yazımızda ele alalım.

Sonuç olarak, sürdürülebilir büyüme için en önemli faktörün verimlilik olduğunu görüyoruz. Ancak verimlilik artırıcı politikaların sonuçlarının ortaya çıkması çoğu zaman uzun yıllar aldığı için, ülke olarak daha aceleci davranıp kısa vadeli politika tartışmalarına odaklanıyoruz. Bu da, yıllar içinde neden hala aynı konuları konuştuğumuzu ve ülke olarak neden olmamız gereken yere bir türlü varamadığımızı açıklıyor sanırım.

Prof. Dr. Ufuk Akçiğit

Chicago Üniversitesi ekonomi bölümünde öğretim üyesidir ve ‘‘Arnold C. Harberger’’ kürsüsüne sahiptir.

Akademik: ufukakcigit.com | Blog: artnotlari.com

Twitter: @ProfUfukAkcigit | Biyografi: Buraya tıklayınız

Previous
Previous

Türkiye Ekonomisi

Next
Next

Beyin Göçünden Beyin Gücüne