Beyin Göçünden Beyin Gücüne

Herkese merhaba,

Bir önceki yazımda toplum, üniversiteler, yenilikçi şirketler ve rekabetten oluşan dört ayaklı büyüme modelinden bahsetmiştim. İnovasyona dayalı sürdürülebilir büyümenin tek yolunun bu ayakların tümünün birden güçlendirilmesi olduğunu söylemiştim. (Bunun sebebi, her ayağın hem diğerlerini etkileyen, hem de diğerlerinden etkilenen bir yapıda olması ve hepsinin bir döngü halinde çalışması.) Ardından bu ayaklardan ilki olarak düşünebileceğimiz topluma odaklanmış, Türkiye’nin diğer ülkelere kıyasla gelir eşitsizliği ve ayrımcılık konularındaki eksikliklerinin büyümeyi nasıl olumsuz etkileyeceğinden bahsetmiştim.

Bugünkü yazımın konusu ise büyüme modelinin ikinci ayağı olan üniversiteler ve beyin göçü.

Üniversiteler konusu mesleğim itibarıyla benim için özel bir yere sahip. Verdiğim seminerler sebebiyle pek çok ülkede farklı üniversiteleri ziyaret etme ve farklı coğrafyadaki araştırmacılarla sohbet etme fırsatı buluyorum. Bu da Türkiye’deki üniversiteleri karşılaştırmalı bir perspektiften değerlendirme fırsatı sunuyor. Aklımdaki soruları ise fikir beyan ederek değil, gelişmiş veri işleme ve yapay zeka yöntemleri ile veriyi konuşturarak cevaplamaya çalışıyoruz. Bu projelerden biri 2020 yılında Dr. Elif Özcan-Tok ile yayımladığımız Türkiye Bilim Raporu. Bu çalışmada Türk üniversitelerinin performanslarını detaylı bir şekilde ele almıştık. Bu yıl yayımladığımız Türkiye Akademik Diaspora Raporu’nda ise beyin göçü konusunu daha da zenginleştirdiğimiz veri setimiz ile incelemeye devam ettik. Şimdi üniversiteler ve beyin göçü konusundaki bazı bulgularımızı detaylandıracağım.

Türkiye’de 2006 ve 2015 yıllarının üniversiteler için birer kırılma yılı olduğu bu raporda tekrar eden bir bulgu. Kırılmalardan ilki olan 2006’dan sonra Türkiye’deki üniversitelerin akademik verimliliklerinde düşüşler gözlemledik. Türkiye Bilim Raporu’ndan aldığım Şekil 1, bu durumu gözler önüne seriyor. Şekilde 2006 öncesi kurulan devlet üniversiteleri gri, 2006 öncesi kurulan vakıf üniversiteleri kırmızı, 2006 sonrası kurulan üniversiteler ise sarı noktalar olarak temsil ediliyor. Her üniversite için yatay eksende araştırmacılarının makalelerini yayınladıkları dergilerin etki puanlarına göre düzeltilmiş yıllık makale sayıları ortalaması, dikey eksende ise yıllık yayın yapan araştırmacı oranı ortalaması gösteriliyor. 2006’dan sonra kurulan üniversiteleri temsil eden sarı noktaların sol alt kısımda toplanması, bu kurumların daha az araştırma yapan, ve kalitesi daha düşük araştırmalar yapan araştırmacılardan oluştuğunu gösteriyor.

Şekil 1: Kuruluş Yılı ve Türüne Göre Üniversitelerin Yayın Yapma Oranı ve Verimliliği

Kaynak: Akcigit ve Ozcan-Tok, “Türkiye Bilim Raporu”, 2020.

İnovasyon ile sonuçlanacak temel bilim ve uygulamalı araştırmaların beşiği olan üniversitelerin araştırmalar konusunda güçsüz olması, sürdürülebilir büyüme için Türkiye’nin önünde önemli bir engel. Dünyanın dört bir yanında yeni teknolojiler, üniversiteler ve endüstrinin ortak çalışmaları sonucunda ortaya çıkıyor ve istisnasız güçlü eğitim kurumlarında yetişmiş araştırmacılar tarafından yapılıyor. Ancak, Türkiye’nin üniversitelerinin dünyadaki okullar arasındaki pozisyonunu incelediğimiz Şekil 2, bu konuda ortaya negatif bir tablo çıkarıyor.

Şekil 2: Alanlara Göre En İyi 10 Türk Üniversitesinin Ortalama Dünya Sıralamaları

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Şekilde Türkiye’nin tüm üniversitelerinin değil, en iyi 10 üniversitesinin her biri en iyi 20 yazarı üzerinden dünyadaki diğer üniversitelerle kıyaslandığında ortalama sıralamalarını görüyoruz. Neredeyse her alanda Türkiye’nin en iyi 10 üniversitesinin ortalama sıralamaları düşüşte. Tıp alanında en iyi 10 üniversitenin diğer bölümlere kıyasla bir süre sıralamasını koruduğunu, ancak 2016’dan sonra onun da sıralamasını kaybetmeye başladığını görüyoruz. Bir önceki blogda anlattığımız inovasyona dayalı büyüme modelinin yetenek havuzunu hatırlayın. Biz toplum ayağını düzeltip, en yetenekli gençlerin üniversitelere gitmesini sağlasak da, bu gençleri nitelikli alanlarda dünya standartlarında bir eğitim ile mezun edemedikçe, yenilikçi iş gücü potansiyelinin altında kalmaya devam edecek.

Gelişmiş ülkelerde araştırmalar yapan, patentler üreten yenilikçi iş gücünün kimlerden oluştuğuna baktığımızda, nitelikli, teknik alanlarda yüksek lisans ve özellikle doktora seviyesinde eğitim almış bireyleri görüyoruz. Peki yüksek lisans ve doktora mezun sayısı açısından Türkiye diğer ülkelere kıyasla ne durumda? Şekil 3, bu konuda diğer ülkelerden epey geri kaldığımızı gösteriyor.

Şekil 3: Ülkelerin Yüksek Lisans ve Doktora Mezunu Oranı

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Üstüne üstlük, sadece yüksek lisans ve doktora oranını artırmamız da sürdürülebilir büyüme modelinin üniversiteler ayağını geliştirmek için yeterli değil. Çünkü alınan eğitimin seviyesi kadar bu eğitimin geleceğin teknolojilerine yön veren nitelikli alanlarda yapılıp yapılmadığı da önemli. Türkiye’nin bu durumdaki konumunu incelemenin bir yolu da birçok teknolojik alanda  önemli gelişmelere imza atmış  olan ABD ile Türkiye’de yüksek lisans ve doktora programlarında yazılan tez alanlarının zaman içinde gelişimini karşılaştırmak. Bu amaçla, Şekil 4 ABD’deki tez alanlarını gösterirken, Şekil 5 Türkiye’deki tez alanlarını gösteriyor.

Şekil 4: ABD’de Seçili Alanlarda Yazılan Tezler

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

ABD’de 1970lerden önce pek gözükmeyen bilgisayar mühendisliği ve moleküler biyoloji alanlarının muazzam bir artış ile (grafik logaritmik olduğu unutulmamalıdır) elektrik mühendisliği, klinik psikoloji, makine mühendisliği, malzeme bilimi gibi alanların yanında en tepeye oturduğu dikkat çekici. Bu bölümler hepimizin bildiği gibi içinde bulunduğumuz yüzyılı şekillendiren teknolojilere yol açan alanlar. Teknolojilerde böylesi değişimlerin yaşandığı, başka bir tabirle kartların tekrar karıldığı zamanlar Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için büyük bir fırsat. Çünkü ülkeler yeteneklerini doğru alanlarda eğiterek, endüstrilerini bu alanlara yönlendirerek pazarın parçası haline gelebilirler.

Peki Türkiye eline geçen bu fırsatı yeterince değerlendirebiliyor mu? Şekil 5’e baktığımızda makine, elektrik, ve bilgisayar mühendisliği alanlarının işletme, psikoloji, ziraat, tarih, din, ekonomi, hukuk, Türk dili ve edebiyatı gibi alanların ardından geldiğini görüyoruz. Bu tabloya bakınca, Türkiye’nin elindeki fırsatı çok da iyi kullanamadığını söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum.

Şekil 5: Türkiye’de Seçili Alanlarda Yazılan Tezler

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Toplumun en yetenekli bireyleri iyi üniversitelere gittiğinde ve nitelikli bölümlerde doktora seviyesine kadar kaliteli eğitim gördüğünde bile işimiz bitmiyor. Çünkü yenilikçi iş gücü için cazip maaş ve çalışma ortamı sağlayan yenilikçi şirketler ve özgürlükçü düşünce ortamı yoksa kısıtlı kaynaklarla eğitilmiş yenilikçi iş gücü beyin göçü ile kaybediliyor. Beyin göçü, küreselleşen dünyada kaçınılmaz bir durum. Peki yaşanan beyin göçü kaçınılmaz ise, bir fırsata dönüşebilir mi? Unutulmamalıdır ki dünyadaki ülkelerin teknolojilerini, ürettikleri ürünleri öğrenmek, gelişmenin olmazsa olmazı. Ayrıca, yine unutulmaması gerekiyor ki beyin göçü ile gidenler kadar dönenler de oluyor. Türkiye’nin beyin göçü konusunda ne durumda olduğunu tayin etmek için göç edenlerin oranının zaman içinde değişimini ve beyin göçünün verimlilik ile ilişkisini incelemek gerekiyor.

Türkiye’deki araştırmacıların yurt dışına göç etme ihtimalinin yıllar içinde değişimini gösteren Şekil 6’ya baktığımızda 2003-2015 arası sabit olarak devam eden (hatta biraz azalan) beyin göçünün 2015’ten sonra ciddi bir artış yaşadığını görüyoruz. Beyin Göçü Paradoksu adını verdiğimiz Şekil 7’ye baktığımızda ise, Türkiye’deki araştırmacılar verimliliklerine göre beş eşit gruba ayrıldığında, verimlilik arttıkça göç etme oranının arttığını, benzer şekilde yurt dışındaki araştırmacılar verimliliklerine göre beş eşit gruba ayrıldığında verimlilik azaldıkça Türkiye’ye dönme ihtimalinin arttığını görüyoruz. Yani Türkiye beyin göçü ile her geçen gün en verimli araştırmacılarını kaybediyor, tersine beyin göçüyle geri kazandığı araştırmacıları ise ortalama olarak en verimsiz araştırmacılar arasından.

Şekil 6: Türk Araştırmacıların Zamana Göre Türkiye’den Gitme Oranı

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Şekil 7: Beyin Göçü Paradoksu

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Peki göçün araştırmacıların kariyerlerine nasıl bir etkisi oluyor? Şekil 8’de yurt dışına taşınmanın akademik verimliliğe ortalama etkisini taşınma yılından sonraki sekiz yıl için görüyoruz. Türk araştırmacı Türkiye’deki benzerlerine kıyaslandığında yurt dışına taşındığı yıldan itibaren ortalama %28 verimlilik artışı yaşıyor. Bu durumun yurt dışındaki üniversitelerin araştırmaya verdikleri öncelik, ayırdıkları kaynaklar, ve bu kurumlarda yeni kurulan bağlantılarla ilgili olduğunu düşünebiliriz. Bu araştırmacıların göç etmek yerine Türkiye’de kalmasını istiyorsak, üniversitelerimizde araştırmaya daha çok öncelik verilmesi, ders yükünün azaltılması, kaynakların artırılması ve özgür düşünce ortamının geliştirilmesi çok önemli.

Şekil 8: Yurt Dışına Taşınmanın Kaliteye Göre Düzenlenmiş Akademik Verimliliğe Etkisi

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Türkiye’nin artarak devam eden beyin göçünden faydalanması mümkün müdür? Türkiye Akademik Diaspora Raporu’nun en önemli mesajı beyin göçünü beyin gücüne çevirmenin mümkün olduğu. Yine rapordan aldığım şekil 9 ve 10, bu konuda önemli bir sonuç ortaya çıkarıyor. Makaleler genelde birden fazla yazar tarafından yazılır. Araştırmacılar, eş yazarıyla bilgi ve yöntemlerini birleştirerek literatürdeki sorulara yeni yaklaşımlar getirmeye çalışır. Bu süreç içerisinde de eş yazarlar arasında bilgi transferi gerçekleşir.

Bu perspektifle Şekil 9’da eş yazarı yurt dışına taşındıktan sonra eş yazarıyla çalışmaya devam eden araştırmacıların akademik verimliliklerindeki artışı inceledik. Sıfır noktasındaki eş yazarın taşınma anından itibaren sekiz yıl boyunca, geride kalan araştırmacının akademik verimliliğinde (eş yazarı yurt dışına taşınmayan kontrol grubuyla kıyaslandığında) ortalama %9’luk bir artış tespit ettik. Peki bu durum araştırmacı eş yazarı ile araştırmaya devam etmediğinde ne oluyor? Bu sorunun cevabını da Şekil 10’da görebiliriz. Bu kez, eş yazarı yurt dışına taşınan araştırmacının akademik verimliliğinde (eş yazarı yurt dışına taşınmayan kontrol grubuyla kıyaslandığında) bir artış gözlemlenmiyor. Yani, kariyerine Türkiye’de devam eden araştırmacılar, yurt dışına taşınan araştırmacılarla bağlantılarını sürdürdüğü takdirde verimlilik artışı yaşıyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin akademik diasporası bu perspektifle değerlendirilip, bir kayıp olarak değil, bağlantılar güçlendirilerek faydalanılacak beyin gücü olarak düşülmeli.

Şekil 9: Taşınma Anından Sonra Birlikte Çalışmaya Devam Edilen Eş Yazarın Yurt Dışına Taşınmasının Kaliteye Göre Düzenlenmiş Akademik Verimliliğe Etkisi

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Şekil 10: Taşınma Anından Sonra Birlikte Çalışmaya Devam Edilmeyen Eş Yazarın Yurt Dışına Taşınmasının Kaliteye Göre Düzenlenmiş Akademik Verimliliğe Etkisi

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Yurt dışından Türkiye’ye dönen araştırmacıların, yurt dışındaki araştırmacılar arasında ortalama olarak en düşük verimli gruptan olduğunu söylemiştim. Peki Türkiye’ye dönmenin bu araştırmacıların akademik verimliliklerine nasıl bir etkisi oluyor? Türkiye Akademik Diaspora Raporu’ndan aldığım Şekil 11, Türkiye’ye dönmenin araştırmacının akademik verimliliğine ortalama 10% olumsuz etkilediğini görüyoruz. Bu durum Türkiye’deki araştırma ortamının yurt dışındaki kadar elverişli olmadığına dair bir tablo ortaya çıkarıyor.

Şekil 11: Yurt Dışından Türkiye’ye Dönmenin Kaliteye Göre Düzenlenmiş Akademik Verimliliğe Etkisi

Kaynak: Akcigit vd., “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”, 2023.

Bu sonuçlar bir arada değerlendirildiğinde, yetiştirdiğimiz yenilikçi iş gücünün nitelikli bir eğitim alması, ardından Türkiye’de verimli çalışabilmeleri için ortam ve kaynak sağlanmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, yurt dışına giden bir araştırmacının herhangi bir araştırmacı olmadığı göz önünde bulundurularak, gitmelerinin önüne engel koymak yerine, kalmalarının nasıl daha cazip hale getirilebileceğinin yollarını tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda yapılacaklar arasında üniversitelerimizin araştırma kalitelerinin artırılması, araştırma kaynaklarının genişletilmesi, eğitim yükünün azaltılması, üniversite-endüstri iş birliklerinin artırılması, teşviklerin üniversiteler üzerinden verilmesi, ve özgür düşünce ortamının sağlanması sayılabilir. Son olarak da, şu anda yurt dışında birçok alanda önemli işlere imza azan değerlerinden, Türkiye’nin nasıl faydalanabileceğinin planlaması yapılmalıdır. Ancak bu şekilde beyin göçünü beyin gücüne çevirebiliriz.

Görüşmek üzere!

Prof. Dr. Ufuk Akçiğit

Chicago Üniversitesi ekonomi bölümünde öğretim üyesidir ve ‘‘Arnold C. Harberger’’ kürsüsüne sahiptir.

Akademik: ufukakcigit.com | Blog: artnotlari.com

Twitter: @ProfUfukAkcigit | Biyografi: Buraya tıklayınız

Previous
Previous

Türkiye’nin Temel Sorunu: Üretimde Verimsizlik

Next
Next

Gelir Eşitsizliği, Eğitimde Fırsat Eşitliği ve Ekonomik Büyüme