Akademide Kadınlar
Kadınların bilime katılımı zaman içerisinde artmasına rağmen hala birçok ülkede erkek akademisyenlerin oranı kadın akademisyenlere göre çok daha yüksek. Türkiye’de üniversitelerde görev alan öğretim elemanları içerisinde kadınların sayısı ve payı artarak 2019 yılında %45’e ulaştı (Grafik 1).
Türkiye genelinde resme baktığımızda şehirler arası farklılaşmayı görüyoruz. Grafik 2, 1985, 2000, 2010 ve 2018 yıllarında şehirlerde bulunan üniversitelerdeki kadın araştırmacı payının ısı haritalarını sunuyor. 2018 yılına gelindiğinde, kıyı şeridi, Ankara ve Eskişehir’de kadın araştırmacı payı en yüksek. Payın az olduğu şehirlere odaklanıldığında Doğu ve Güneydoğu Anadolu sınırları neredeyse çizilebiliyor.
Şimdi de kadın araştırmacı sayısındaki artışın bilimsel çalışmalarda edindikleri paya yansımasına bakalım. 2003 sonrasında kadınların bilimsel çalışmalardaki payı sürekli bir artışla %34’e ulaştı (Grafik 3a). Alanlar bazında gelişime baktığımızda artışın temel sebebi sağlık bilimlerindeki çalışmalar. Kadınların en yüksek paya sahip olduğu alanlar sosyal bilimler ve doğa/yaşam bilimleri. Bu disiplinlerde ise sabit bir seyir mevcut (Grafik 3b).
Kadınların görünürlüğü incelenmesi gereken başka bir konu. Bir araştırmacının yüksek düzeyde görünürlük ve tanınırlık sağlayabilmesi için en iyi platform konferanslardır. Scopus ve MAG verilerinde konferans sonu yayınları görebiliyoruz. Genel akademik yayınların %34’ü kadınlardan gelmesine rağmen, bu oran konferans sonu yayınlar için %20’ler civarına düşüyor. İşte muhtemel sorunlardan bir tanesi de bu noktada başlıyor. Bir çalışmanın görünürlüğünün artması, başka akademisyenlerden yorumlarla beslenebilmesi için konferanslarda sunulması çok önemli. Ancak muhtemelen kadın araştırmacıların önüne çıkan seyahat engelleri (aile için göre dağılımı, çocuk bakımı vs), ya da konferans düzenleyenlerin uygulamış olabileceği negatif ayrımcılık sebebiyle kadınlar konferanslara katılamıyor. Ve sonuç olara da, Türkiye'de kadınların hem diğer yayınlarda (kitap ve dergi makalesi) hem de konferans bildirilerinde payı artıyor; ancak konferans bildirilerindeki pay çok düşük seviyelerde (Grafik 4).
Kadınların bilimsel çalışmalara katılımının akademik yaşla ilişkisine bakalım. Araştırmacıların ilk yayın yaptığı yıl başlangıç yılı olarak kabul edildi. Akademik yaşamın ilk 12 yılında sürekli bir düşüş mevcut (Grafik 5).
Kadın araştırmacıların sayısının artmasına ve bilimsel çalışmalara daha fazla katılım göstermelerine rağmen, hala kaydadeğer bir fark var. Bu farka neden olan birkaç faktör olabilir. Bunlardan en önemlilerinden biri, kadınlar işe alım ve yükselme süreçlerinde ayrımcılıkla karşılaşıyor olabilirler. Cinsiyet ayrımı tüm dünyada sık karşılaşılan bir sorun. Bir kadının aynı pozisyonlara gelebilmesi ya da aynı değerlendirmeye tabii olabilmesi için bir erkeğe göre daha iyi akademik performans sağlaması gerekiyor (Bagilhole, 1993; Ash vd, 2004). Türkiye’de de akademik kadrolarda üst basamaklara çıkıldıkça kadınların payı düşüyor. Cotter vd (2001) ve Özdemir ve Tanyıldız (2011), kadınların akademik yükselme ve atanmalarda karşılaştıkları engelleri "cam tavan" ifadesiyle çok güzel tanımlamış. Grafik 6, son 2000-2019 döneminde çeşitli eğitim ve ünvan düzeylerinde kadınların ortalama payını gösteriyor. Öğrencilerin %45'inden fazlası kadın. Doktora öğrencileri ve araştırma görevlileri içerisindeki payın %43'ün üstünde olması da araştırma faaliyetlerine olan ilginin düşük olmadığının göstergesi. Ancak, kadınların payı doktor öğretim üyeliğinde %36'ya, doçentlikte %34'e ve profesörlükte %28'e geriliyor. Bu bulgu, üniversitelerde yükselme ve atanma süreçlerinde kadınların karşılaştığı zorlukların sorgulanması gerektiğine işaret ediyor.
Peki, erkekler ile kadınların yaşam döngüleri birbirinden farklılaşıyor mu? Grafik 7’de bu sorunun cevabını arıyoruz. Grafiğin yatay ekseni akademik yaşı, dikey ekseni ilgili yaştaki ortalama bilimsel yayın sayısını gösteriyor. Yaşam döngüsünün ilk yarısında erkekler daha verimli. Ancak, kadın araştırmacıların verimlilik artışı daha hızlı. Ortalama olarak profesörlüğün elde edilebildiği 17. yaşın hemen ardından erkeklerin yayın sayıları geriliyor. Kadınlarda ise önce sabit bir seyir izleniyor ve daha geç yaşlarda verimlilik düşüşü başlıyor. Kırmızı çizginin gri çizginin altında kalmasının en önemli nedenlerinden birisi çocuk bakımı gibi aile içi sorumlulukların eşit paylaşılmamasından kaynaklanabilir. Bu da kadınları akademide geri planda bırakabilir. Bu blogda bahsi geçen sorunların çözümüne ilişkin, konferans katılımlarında kadınlara özel kotalar belirlenebilir. Üniversitelerde çocuk kreş olanaklarının geliştirilmesi ve kadınlara yönelik özel akademik mentorlük sağlanması gibi çözümlerde kadın araştırmacıların verimliliğini artırabilir.
Kadın araştırmacı sayısında ve bilimsel çalışmalara katılımda artışa rağmen, kadınların üst akademik kadrolarda temsiliyetleri yeterli düzeyde değil. Bu dengesizliğin kaynağını cinsiyet ayrımı oluşturuyorsa, yükselme ve atnma süreçlerinde adil bir rekabet ortamı ve sistemi geliştirilmeli. Temsil güçleri yüksek ve nitelikli kadın araştırmacıların varlığı okul çağındaki öğrencilerin de bilime merakını artıracak ve birbirini besleyen bir döngü ile kadınların bilim dünyasına katılımında istikrar sağlanarak daha dengeli bir yapı oluşacaktır.
Referanslar
Ash, Arlene S, Phyllis L Carr, Richard Goldstein, and Robert H Friedman, “Compensation and advancement of women in academic medicine: is there equity?,”Annals of internal medicine,2004, 141(3), 205–212.
Bagilhole, Barbara, “How to keep a good woman down: An investigation of the role of institutional factors in the process of discrimination against women academics,”British Journal of Sociology of Education, 1993, 14(3), 261–274.
Cotter, David A, Joan M Hermsen, Seth Ovadia, and Reeve Vanneman, “The glass ceiling effect,”Social forces, 2001, 80(2), 655–681.
Özdemir, D and Z E Tanyıldız, “Bilim Kadını Olmak: Bilimsel İşgücünde Kadın ve Cam Tavan,”Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2011.